Soner Amca, Moda’daki evinde koltukta oturuyordu. Yanında da kedisi Asena. Abhaz olan Soner Amca, 70 yaşındaydı ve doğduğundan beri Moda’da oturuyordu. Eşini ve kızını kaybetmişti. Frank Sinatra dinlerken hatıralarına dalmıştı koltukta.
Kalktı yerinden, mutfağa gitti, abaza peyniri, Osmanlı ekmeği, ekmeğin üstüne sürmek için acuka ve çay ile kahvaltı etti. Kedisini de alıp yürüyüşe çıktı, uzun bir yürüyüşe, deniz kenarına kadar indi. Dönüşte de alışveriş yapıp evine gidecekti.
Hatıraları arasında geziyordu yürürken. Eşi ve kızı ile güzel günleri olmuştu, hoş hatıralar. Onun öncesi günlere de gitti. 18 yaşındayken ilk aşkı Sare vardı. Nerede tanıştıklarını hatırlayamadı ama. Ancak onunla en çok Emirgan’a giderlerdi. Sonra da ayrılmışlardı, ailevi nedenlerden.
Sare, Beykoz’da otururdu o zamanlar ailesi ile. Soner Amca da yine Moda’da, şimdiki evde yine. Soner Amca, şarkı sözü yazardı, Türk Sanat Müziği, Sare de solistti koroda, hatırladı işte, bu yüzden tanışmışlardı. Paris’e gitme düşleri vardı, Soner Amca, yolda yürürken April in Paris şarkısının sözlerini mırıldanmaya başladı.
Yürürken eski bir restoranın önünden geçti. Bu restoran belki 50 yıldır aynı yerdeydi, uzun yıllar gelmemişti, çünkü Sare ile burada yerlerdi. Restoranın içi hala 70’ler dekorundaydı.
Soner Amca, sanki izleniyormuş hissine kapıldı. Arkasını döndü, 30 yaşlarında bir genç kadın gördü, ona gülümsüyordu kadın, kadın, merhaba Soner Amca, nasılsınız, benim adım Yasemin, bir süredir sizi arıyordum.
Annem Sare’yi yakınlarda kaybettik, evin üstünde depo olarak kullandığımız minik bir çatı katı vardı, orda annemin mektuplarını bulduk, sizinle mektuplaşmalarını, orda öğrendim sizi, ve arayıp buldum.
Sonra Soner Amca ile Yasemin o restoranda yemek yediler ve Sare’yi konuştular.
No comments:
Post a Comment